Tolga Akpınar Sözleri
Olabilir. Hiç hesapta yokken kırılabilir, yorulabilir, sırtından, en çok da kalbinden vurulabilir insan… Ve insan yürüyorken bir yolda, o yol kendinden geçiyor olabilir.
Bir sevdaya düşeceksin… Ağzın burnun kırılacak, yaralanacaksın. Yarandan, gül rengi kan akacak, yaranı üfleyecek nefes arayacaksın. Bir sevdaya düşeceksin… O sevda kuyu olacak sana, sen kuyuda Yusuf olacaksın, sabredeceksin, sonra sevdaya Sultan olacaksın.
Acı çektiğin yaradan, haberdardır YARADAN. İlacıdır O; zamanla geçer yaran. Hem hesabını sorar, hem yaranı sarar YARADAN.
İnsanlık da nasip kısmettir! Her kalbe hüzün, her göze yaş nasip olmaz!
Ten dikenliğinden geçmeden, can gülistanına varamazsın.
Kaleme bile sırrını verme! Gider kâğıda yazar.
Yanmak var, yanmak var! Odun yanınca kül olur… Adam yanınca kul olur…
Bir gururu olduğunu incindiğinde; bir onuru olduğunu kırıldığında; bir kalbi olduğunu, yaralandığında; anlayabilir insan.
Kulluk, bir iman ve aşk yolculuğudur. Aşk yolculuğunun tasavvufun “Aşkullah” zikri ile varılır.
HİÇ olanla HİÇ olmayan bir olur mu? Hırkamız HİÇLİKTİR bizim. VAR olan KİRLETEMEZ.
Sen yine de sev! Gideni beklemeden. Karşılık beklemeden… Çıkmazda kalabilirsin. Sen yine de çıkarsız sev. Kimseler bilmesin ne çıkar! Sevenlerin kalbinde Allah vardır. Yarsız kaldım diye üzülme! Allah, sevenlere yardır.
Yol kalbinden geçendir, Kalbin doğruysa yol da doğrudur.
Ne kadar yaşarsan yaşa; yaşın, hayatta aldığın ders kadardır.
İçimden gidenler oldu, gidiyorlar. Kâh bir düğün halayı, Kâh bir cenaze alayı.. Güle güle, öle öle gidiyorlar…
İnsan yorula yorula yürür. Kırıla kırıla büyür.
Yaran varsa Allah sarsın! Hesabın varsa Allah sorsun! Bilmiyorlarsa derdini anlatma kardeşim! Kimse bilmesin Allah bilsin!
Sevilmeye layık olanı sevmek de ibadettir. Sevilme arzusu olmadan sevmektir, “sevmek”. “Sevmek”, gönlün vergisidir. Çok sevenin gönlü zengindir.
Ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş, düşeceğin yer yârin gönlüdür. Yer çekimi gibi, yâr çekimi de vardır.
Gülün başı eğiktir! Dikenin başı ise diktir! Kanatan, acıtan dikendir, ama her daim başı kopan güldür.
Seni sevmek, sevdaya niyet edip, aşk ile ibadet etmektir.
Çay içmekten maksat, bir dem’de muhabbet etmektir. Dost ile muhabbet edip gönlünü demlemektir.
Uğradığınız haksızlığın hesabını soramadığınızda üzülmeyin. Bazı hesapları sorma kuvvet ve kudreti sadece Allah’a aittir.
Herkes kalbinin renginde yaşar hayatı. Ve herkes kalbinin rengini bulaştırır etrafındakilere…
Hiç kimse SUSAN biri kadar GÜRÜLTÜ duymaz. İnsan, SUSTUĞUDUR. Susmayı bilmek de İLİMDİR!
Sana değer versem mana yüklesem, taşıyabilir misin?
Dost olan yanıma değil yarama buyursun.
Gidişler belki yatsı ezanıdır ama umutlar da bir cuma salasıdır…
Verdiği umudu geri alan, aldığı âhı geri veremez.
Allah iyilerle karşılaştırsın. Kötüsüyle zaten biz karşılaşıyoruz.
Az ağlıyoruz. Dünya bu yüzden çok kirli.
Mayasında sevgi olmayan gönül, sevildikçe kibirlenir.
Çağlayanlar gibi çağlayıp, ırmaklar gibi ağladığımız da olmuştur. Olmuşsa, O “Ol!” dediği için olmuştur.
İman arttıkça imtihan da artar.
Umut verip güven aşılayıp da yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını iki dünyada da veremezsin.
Görmez değilsin, Bulmaz değilsin, Bilmez değilsin, Olmaz değilsin, Ölmez değilsin… Ey insan Varlıktan soyun! Sen sadece: Değilsin!
Her lafı duyma diye, kulağının ardı var. Her şeyi görme diye, gözünün kapağı var. Her lafı söyleme diye, dilinin önünde dudağın var.
Sevdiğinden vazgeçebilirsin ama sevginden vazgeçme! Birini sevmek için sevme! ‘Bir olana ulaşmak için sev!
Hiç kimse duymazken gönlündeki avazı, sustuğunda işiten; Allah’tır.
Seven kaybettiğinde sevdiğini, Ne varsa sevdiğinden gayri, hepsi La’dır. Gidişler belki yatsı ezanıdır, Ama umutlar da bir Cuma salasıdır.
Bütün rüzgârlar cenaze salası. İnsanlık ölmüş yıkayanı yok.
Ey Âşık! Yok, birbirimizden farkımız. İkimizinki de aynı yaradan. İkimizi de aynı Yaradan…
Üzülebiliyorsan sevin! O da bir nimet… Vicdanın yerinde o zaman. Düşünsene; acı çeken bir can, acı çeken bir ten gördüğünde yüzün kızarmıyor, gözün nemlenmiyor, kalbin acımıyor, gönlün hissetmiyor… Ne kalır o zaman farkın; yılandan, çıyandan yahut vahşi bir hayvandan? Düşün! Düşünebiliyorsan o da bir nimet!
Kişinin dostu yoktur, mutluluğa ortak olmak isteyenler vardır.
Gırtlağına hüzün çökmüşken gözlerin yaşarmışsa, yutkunamamışsan bir zaman; işte o anı hiç unutma! Hayatın gerçekliği o andır çünkü.
Gerçek olan şu ki, insan bütün tecrübelerini kendini harcayarak kazanır.
Sözün demlenmeden söyleme; Gözün nemlenmeden ağlama; Koparma ham olanı dalından; Olmamışa gönlünü bağlama!
Sevemiyoruz doktor! Kalpler hijyenik değil…
Aramadan bulduk diyoruz, okumadan bildik diyoruz, pişmeden olduk diyoruz. Bununla alakalı da bir okul açılmalı. İnsana edep öğretilmeli, insan edep öğrenip haddini bilmeli.
Susturulmuş gerçeklikler, bağıran sahtelikler doğurur.
Zor olan, güzel şeyler için çaba harcamak değil elbet. Sen çaba harcarken, yüreğinden harcanmak. Bilir misin? Bizi en çok, uğruna çaba harcadıklarımız harcadı. Ve yordu bizi; aynı şeylere, aynı insanlara ve aynı sözlere defalarca inanmak…
Varımız yoğumuz bir yüreğimiz vardır. O da yaralıdır.
Yalnızlığa giden yol kalabalıklar arasından geçer. Çarpa çarpa, eksile eksile, azala azala… Yalnız kalacaksın.
Koşmak ve çabalamak yormaz insanı. İnsanı yoran gerçekleşmeyen hayalleridir.
İnsan ölür, bu doğal bir şeydir. Yeter ki birisinin içinde ölmesin…
Ertelediklerimiz yüzünden geç kaldık hayata.
Ruhun da dalgaları vardır, kıyıya vuran. İnsanın kıyısı vicdanıdır. Bunu unutma! Ya da bunu unut, hiç’i unutma…
Geçmiş geride kalmaz. İnsanın içinde birikir…
Mutsuz anlarda hatırlayıp en azından tebessüm etmek için, güzel hatıralar biriktirmek gerek.
Yeniden başlamaktan, iyi sanmaktan ve insanlara inanmaktan… İnsanların iyi olabileceklerine inanmaktan yoruldum.
Gitmek, merhabanın içine vedayı sığdırmaktır.
Yaşayacaksam adam gibi yaşayalım. Razı olup olana… Olmuşa çare yoktur. Olacak için dua edelim…
Sevgilim; bizde her şey aynı, hepimiz iyiyiz. Hasretin, özlemin, yalnızlığın ve de hüznün sana selamı var…
Cevapsız bırakılmış her soru, her cümle; bir umudu incitir, sevincin başını öne eğdirir.
Ruhlarımızın yıkanıp arınmaya ihtiyacı var, kabul olunmuş bir tövbeye ihtiyacı var.
Bizi en çok, uğruna çaba harcadıklarımız harcadı.
Belki de dünya, kocaman bir kursaktır. Tüm heveslerin içinde kaybolduğu.
Kendin olmak, özünle, sözünle ve kendi yüzünle yaşamak, zordur.
İmtihan ne olursa olsun, maksat hüznün dar yatağından ırmak gibi akıp huzur denen denize kavuşmak olmalıdır.
Menfaat bir ekmek ise, karnını doyuran kalkıyor masadan.
Bilir misin? Arkasına saklanacağın bir baban, bir korunağın, ardında güvenerek duracağın bir kayan, bir dağın, sığınacak bir sığınağın, bir adan, bir limanın, bir dal ki, tutunacağın kalmamıştır. Kalmadıysa, her yer yine böyle ayaz olmuştur, sen de üşümüşsündür. Üşüyünce büyümüşsündür. Kocaman bir insan olmuşsundur…
Gitmek umuduyla kaldıklarımıza tahammül ediyoruz.
Ağlayan bir insanın gözyaşlarını silebilirsiniz. Burnunun direği sızlayıp boğazı düğümlenen bir insan ise, her şeyi kendi silmiştir zaten.
Zaman az, hayat kısa, yol engebeli. Daha ben yolda yürüyemiyorken, sırtımı yaralayanı sırtıma alıp da yürümem.
Vicdanında hasar olanın sevgisinde kusur vardır.
Kimseye yanlış yapmadık, yanlış insanları kimsemiz yaptık.
Kendinle baş başa kalmanın adı ne zamandan beri ” Yalnızlık ” oldu?
Sonra susarsın… Sözün kalmadığından değil, anlaşılamadığından.
İnsanın iki yeri sızlamasın hiç. Yüreği ve burnunun direği.
Hep elimizde olmayan sebeplerden dolayı üzüldük. Mutlulukların tekrarı da yoktu üstelik.
Çaba harcadıkların harcıyorsa seni; yalnızlık da nasiptir, vardır bir hikmeti.
Nasip etmediyse, dua etmeye bile üşenirsin.
Sevsek yeter, şükretsek kâfi, insan olsak tamamdır.
Gönül kapısından soktuklarımız, kapımızı penceremizi kırarak çıkıyorlar hayatımızdan.
Sizin için Allah’a dua etmiş insanları kaybetmeyin.
Unutulmamalıdır ki, insanlar kazandıkları mülklerle değil, sahip oldukları erdemlerle anılırlar.
Susmaların içinde en birincisi, edepten susmaktır.
Yastık değil, kafa rahat olacak. Döşek değil, vicdan rahat olacak. Ve insan; yorgana değil, huzura sarılıp uyuyacak…
Nerede bir melek yüzlü görsek cennete götüreceğine inanıyoruz… Bilmeden şeytanın kılık değiştirebileceğini…
Nefes almak nedir diye sorsan bana, soluğunu içime çekmek derim…
…yanlış anlama, sevmiyorsun beni demedim. Ama öyle sev ki, öyle çok sev ki, affetmiş gibi, affediyor gibi.
Bazı kalpler, bulundukları bedenin mezar taşlarıdır.
Günler geçer, ama dünler geçmez.
Bazı geç kalmalar tam vaktindedir.
Güneş sandıklarımız geceymiş meğer. Müstehcen bir kelimede heceymiş meğer…
Her şey yolunda gidiyor olabilir ama yol doğru yere gitmiyor olabilir.
Güneş sandıklarımız geceymiş meğer. Müstehcen bir kelimede heceymiş meğer…
Hastalıklı bir ruhu taburcu edebilecek bir doktor yoktur.
Hem sen, özlemek nedir bilir misin? Özlemek, “özüme karıştın, azalma” demek bence.
Sevgi, sevilen şeyi hissettiğinde anlamlıdır.
Ne kadar çabalarsan çabala! Anlamayacaklar… Samimiyetinden harcayacaklar…
Yaralanmayı falan boş verin. “Sırf düşse de gülsek!” diyenler gülmesin diye düşmeyin.
Tırnağı kırılan da üzülüyor, kalbi kırılan da… Herkes en büyük acıyı kendinin çektiğini sanıyor.
Zekâsı kibarlaşmayan insan ne kadar eğitim alırsa alsın derinlikten yoksundur. Uyumsuzdur, kabadır, sığdır.
Ülkesini, milletini seven insan kitap okur, kendini geliştirir, aydınlanır. Sonra çocuğuna örnek olur. Okuyan bir gençlik yetiştirir.
Düşünme alışkanlığı olmayanların fikir üretebilme kabiliyeti de yoktur. Dolayısıyla cümle de kuramazlar. Ezberlediklerini tekrarlarlar.
Aklı olmayanlar fikir üretemez. Fikri olmayanlar konuşamaz. Fikirsizlerin çıkardıkları sesler konuşma değil, anlamsız sayıklamalardır.
Bu saatte uyumayan varsa, üzerine yatıp uyuyamayacağı acısı, kimseye anlatamadığı ya da kimsenin anlamayacağı sancısı vardır.
İçimizden hiçbir şey söylemek gelmiyorsa, dışımızdakiler ya anlamını yitirmiştir, ya da anlama yeteneklerini.
Bazen başını alıp gitmek ister insan, Oysa mesele, başını alıp gitmek değil; başsız, tensiz, ayaksız gidebilmektir.
İmtihan ne olursa olsun, maksat hüznün dar yatağından ırmak gibi akıp huzur denen denize kavuşmak olmalıdır.
Alışıyor insan… Tutmadan, tutunmadan, bakmadan, dokunmadan yaşamaya… Alışıyorum ben de… Tensizliğe, sensizliğe… Gönlümün içine hapsetmişken sevdanı, hangi uzağa kadar gidebilirsin ki?
Ben geçmişe üzülmem, geçmemişe üzülürüm. Yaptıklarımdan dolayı pişman olmam. Yapmadıklarımdan dolayı pişman olmuşumdur. Gidenin arkasından ağıt yakmam. Gitmeyene şiirler yazarım. Olmayan kötü şeyler için şükrederim. Olanlar için hamd ederim, ya daha kötüsü olsaydı diye.
Ben kafaya takmam. Bu hayatta kafaya bir şeyler takmayı gerektirecek kadar üşümeyeceksin, her rüzgârın önüne başıboş dikilmeyeceksin!
Sana kıymet vermiştim. Sadakam olsun.
Bir unutmanın içine kaç acı, kaç kırgınlık, kaç dost, kaç düşman sakladım. Hepsinin adını “Geçmiş” koydum.
Sözün yetmiyorsa, bırak Allah konuşsun! Gücün yetmiyorsa, bırak Allah’ından bulsun!
Bağ ol, bahçe ol! Bağrında güller yetiştir. Gülünü kıymet bilene koparttır da, kıymet bilmeyene dikenini bile elletme!
Ayna türlü türlüdür. Yüzünü görmek istersen cama, özünü görmek istiyorsan CAN’a bak!
İnsan, erişemediği hayaline “umut”, yıkılan hayaline “unut” dermiş.
Bir soğukluk var memlekette… Mevsim mart değil, dert sanki.
İnsan, çaresiz değildir. Duasızdır…
Dünyadaki hiçbir insan, başka bir insanı sozlersitesi eleştirecek, kınayacak kadar masum değildir.
Yazdıklarımı sildiğim olmuştur; Lakin sildiklerimi yeniden hiç yazmadım.
Hep de kırılan dalları yakarlar.
İçinden gelerek yanımızda olmayanın içimizde ne işi olabilir?
Öyle bir mevsim ki, insanlar havadan daha soğuk.
Saat yarayı kan geçiyor. Vakit tükendi, can geçiyor.
Büyük balonların eceli, küçük iğnelerdir.
Hiçbir şey için her şeyi göze almayacaksın…
Ve insan; yorgana değil, huzura sarılıp uyuyacak.
Yüreğimiz bilene dağ, bilmeyene uçurumdur.
Yarım kaldıysa, yarın kalmıştır. Yüreğimde derin bir yaran kalmıştır.
İnsanlar birer harf gibidir. Güzel insanlar bir araya geldiklerinde güzel bir cümle kurulur.
Biz de bilirdik; bahar olup çiçek açmayı. Lakin dalımızı yel kırdı, dağımıza kar yağdı.
Sevgi, bir kırgınlığın gölgesinde üşüyen bir samimiyettir bazen.
Ve bir Neşet Ertaş türküsüdür yaşamak. Yalandan yüzüme gülen dünyada.
Birazdan ölürüm belki. Her bakışımı veda say!
Modası geçmeyen tek elbise kefen, tek araç tabuttur.
Uyuyunca rüya, uyanınca riya görüyoruz.
İnsan büyüyünce adam olmaz. Adam olunca büyür.
Bu dünyada bazıları güzel yaşıyor. Bazıları da onlar güzel yaşasın diye çalışıyor.
Yüzü kalbine benzer insanın… Kalbinde ne varsa yüzünde de o vardır.
Uzun zaman oldu; biraz da yazık…
İnsan bir yere gelmeden önce kendine gelmeli. İnsan illa bir şey olacaksa, önce kendi olmalı.
Kibrinizden kabir, kalbinizden mezar taşı yapın! Toprağa da gerek yok! Kendi çamurluğunuzda yatın!
Zor zamanlarda insanları tanırsın, insan olmayanları da.
Hayatınıza giren insanlar tesadüf değil, imtihandır.